16 Ocak 2011 Pazar
Değişim, Zaman, Çizgi /KÜÇÜK DÜNYA
Bir süredir ismimin yazamama halindeydim.Elim gidip de şu bloğu bir tıklayamama.. Bir anda dökülen kelimelerimi bulamama.. Hayır mıdır bu durum derkeeeen, kendimi yazarken buldum çok şükür..
Neler oldu ben yazamazken.. Bir kere koskoca 2011 oldu.. Sanırım hızlı ve ani değişimler yılı olacak bu 2011..Olsun ama di mi? Değişim güzeldir, hayatı yaşanılası yapandır.. Şöyle ki; Temmuz gibi planlandığım ev değişikliğini çeşitli nedenlerle bir anda Ocak ayı içerisinde yapmak zorunda kalmış bulunmaktayım..Önce bir sıkıntı gibi geldi.. Nasıl bir gaflet ve delaletse.. Toparlanacaksın da, bu evle bağlantını kesip öbür evle kuracaksın da...da da da.. Zira hiç kolay bir süreç değil..Hem de bu evimi nasıl seviyordum nasıl.. Ancaaaak; fark ettim ki orayı daha çok sevebilme ihtimalimi de bir hayli seviyorum. 2011'in ilk saniyelerinden bu yana mevzu bu… Taşınıyoruummm...Bu taşınma eyleminin sonunda nerelere vardığımı da unutmayıp 2012'nin ilk bloğunda yazarsam, ev değişikliğinin insan psikolojisi ve yaşamı üzerindeki etkilerini irdelemek için süper verilerim olur diye düşüneyim ben en iyisi…Bu konuya katkıda bulunacağını düşündüğüm biri daha var hem... Moralim bozuk, ben en iyisi taşınayım filan modunda bir deli kuş…Bir şeyleri arkada bırakacaksa önce evini bırakıyor. Bir bildiği vardır elbet…Göreceğiz;)
2011'in başları itibari ile hızla ve şiddetle hissediyorum ki zehir dediğin çoooook tehlikeli..Bir girdap, yakalanmak ve kurtulamamak an meselesi..Zehir şu an benim için tiksinilen bir yaşam felsefesinin içinde bulunma durumu..Kurtulamama, fark edememe..Aslı dikkat!! Sevmedikleri,günün çok büyük bir bölümünü ele geçirirse nasıl bir girdap gibi çekiyor insanı içine..Tüm yakınlarım bilir ki sevmediklerimi çok fazla yaklaştırmamaya çalışırım ben hayatıma.. Kimisi kızar bana, kimisi takdir eder filan.. Ama sonuç olarak ben bu kendimce arıtılmış hayatım sayesinde gülebiliyorum, düşünebiliyorum , yaşayabiliyorum, çalışabiliyorum ve hatta uyuyabiliyorum...Küçük dünya diyorum buna ve sahip çıkma çabası veriyorum. Ama hayat, maalesef o şansı her alanda tanımıyor insana..Böyle bir düzen içinde kuşkusuz sevilmeyeni de yaşamak durumunda kalıyoruz..Zehir işte burada yaklaşıyor öz yaşamlarımıza..Yaşam enerjimizi tercih etmediğimiz bir dünyaya teslim ettiğimiz anda başlıyoruz ölmeye.. Bu farkındalığı kaçırmaktan korkuyorum bazen; kabullenme kisvesi altında herşeye anlayış göstermekle, tahammülsüzlük arasındaki ince ÇİZGİYİ geçmekten..Öyle bir yerde durmam gerektiğini düşünüyorum ki, ne tahammülümü birileri ve birşeylere teslim edip kendi hayatımı kaybetmeliyim ne de oradan biri olmalıyım..Bu çizgide o kadar çokuz ki..
Yazmazsan bu kadar zaman, kelimelerin düşüncelerine yetişemez işte Aslı Hanım:)))Böyle kompleks bir yazı çıkar. 2010, 2011, değişim, ev, çizgi, zehir, küçük dünya...Bir toparla allah aşkına denilesi bir yazı olduğunun bilincindeyim.Ama yapacak bir şey yok şu an. :) Bu “çizgi” eski bir yazımda oluşan bir tanımdı.. Hatırladım ve hatta buldum. ;İlgili kısmı da bu yazının çapraşıklığını belki açar umuduyla ekliyorum.
Ayşşhh.. .Neyse..Daha net cümlelerimle yazabilmek üzere 2011 güzel olsun hepimize, müthiş olsun diyorum.. Ayın 15'i itibariyle kaptırdık bile.. 15 gün önce herkes iyi dileklerini iletirken birbirine, içinde buluverdik kendimizi 2011'in.. Bu yıl da hızlı geçecek..Haberimiz olsun..Sevgiler ve tüm güzellikler de hep yanımızda olsun!
“ÇİZGİ” DEN
Mücadele etmekle kadercilik arasındaki çizgi..
Bu çizginin bir sınır, sınır ötesinin sonsuz ve tatminsiz mücadele alanı ve sınırlar arasında sıkışmış bölgenin “kader” e yaslanılan anlamsızlık ve yas alanı olduğu varsayımıyla;
Umalım ki, düşündüğümüz gibi çizgideyiz ve görüyoruz sınırın hem içini, hem dışını..Huzurluyuz..Akıyoruz yaşamla, savaşmıyoruz, izliyoruz, algılıyoruz, gülümsüyoruz, bazen ağlıyoruz, kısaca hissediyoruz.. insanız, gittikçe daha çok oluyoruz..yaşam oluyoruz…Mücadele etmedikçe mutlulukları , güzel olanları mıknatıs gibi alıyoruz benliğimize..İrin kemirmiyor yüreğimizi, ya da çaresizce bakmıyoruz yaşama. Bilinç oluyoruz..Düşünüyoruz..Bilincimizi görüyoruz..Sınıflandırmıyoruz insanları, seziyoruz.. Sınırın içini ve dışını algılıyoruz..İnanıyoruz insana, ve içindeki hiç büyümeyecek olan çocuğa..Gittikçe daha çok oluyoruz…Hayallere dokunulabileceğini biliyoruz..Bunun için sabırla üretiyoruz…
Dışarıda sorular var, sürekli yanıtlanmaya çalışan sorular… zamanı gelmeden yanıtlanmaya çalışan sorular..benlikleriyle ve belki birbirleriyle savaşan insanlar var..Ama ışıldayan bir şey var ki düşünen , inanan insanlar..Umut taşıyan, çırpınan..Ama maalesef yaşamın akışını hissetmeyi , ki bu mutlulukların en büyüğü, unutmuş, çaresiz kaldıkça yavaş yavaş tükenen insanlar..Ne acı ki , yaşama sarıldıkları için tükenen insanlar..Sordukça cevaplar yerine sorular bulan, mücadele ettikçe canı acıyan, sürekli eleştiren, eleştirdikçe acıyan ve acıtan insanlar..
İçerde ise vaktin dolmasını bekleyen, iyiye sevinmeyen, kötüye üzülmeyen, yaşa(ma)yan , ve buna rağmen inanılması çok güç ki ölümden kaçan, yaşamak için yaşamlarla savaşan insanlar..Oyalanan insanlar..Anlam vermesi güç olan, anlamsızlığı felsefe edinmiş insanlar..
“Vitrin” in bir duruş olduğu varsayımıyla,
Bunların hepsi “vitrin” den çıktı..Çizgi benim bulunduğum vitrindir belki..Belki sınır ötesinde alınabilecek yaralara karşı bir kalkandır..Tahammülsüz olduğum ve sınır ötesine taştığım zamanlar yaşadığım korkudur..“Çıktık bir limandan, peki.. Ya diğerine varacak enerjimiz yoksa.. O zaman “arada kalmışlık” değil midir payımıza düşen tek şey” denilen noktadır..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder