25 Kasım 2010 Perşembe
İİİİİSSSSTAAANNBULLLL
30 saatte kaç değişik ruh haline girilebilir? Bir şehrin kaç sevilen,kaç sevilmeyen, kaç özlenen, kaç özlenmeyen hali bulunabilir? "Şehrin büyüsü" denilen kara büyü mü, yoksa kulağa hoş gelen haliyle "sihir" mi? Burası bir şehir ise, Ankara nedir? Ya da geniş anlamıyla şehir nedir? Ben buradan İstanbul da olduğumu dolaylı olarak itiraf ederken, okuyup da niye beni aramadın diyen olacak mıdır, yoksa İstanbul insanı olmanın verdiği bilinçle herkes anlayış gösterecek midir:)
Dün sabah 7 olmadan indiğimde tanrım bugün nasıl geçecek, Sultanahmet-Kartal-Kavacık ve Beylikdüzü nasıl bir dörgtgendir diye düşünmek üzereyken; Sultanahmet Mado'da henüz daha sokaklarda kimsecikler yokken elimde gazete ve civarımda üç beş sevimli yaşlı turistle ile yaptığım o huzurlu kahvaltı tam bir İstanbul çelişkisiydi mesela.. Nasıl bir tarih, nasıl bir doku var aslında..Boşken sihirli olup, kalabalıklaştıkça büyünün kararmaya başladığı mekanlardan biri Sultanahmet..Her ne kadar o kalabalık halinden hoşlanmıyor olsam da o kalabalığın yavaş yavaş büyümesini kalabalığın dışından izlemekten keyif aldığımı da inkar etmek yersiz olacak.. Valla tavsiye edebilirim, ikinci kata pencerenin hemen yanındaki o minik masaya kuruluyosunuz.. Zaten pencere dediğim kocaman... Tam yolun kenarında hissedip dışarıdaki soğuk havadan etkilenmemenin dayanılmaz hafifliği.. Tanım bu olabilir evet:)
Derkeeeennn ... saat 8.30 olur.. Ve telaş başlar.. "Acaba anılan şahıs dosyaları duruşma gelmeden yetiştire bilecek midir, duruşma başlamadan şimdi gitsem baro odası açılmış mıdır ki.. çıktı almam lazım" gibi düşünceler Sultanahmet konulu tüm hissiyatımı yok eder.. Artık tarih marih yoktur! Avukatlık vardır:) Neyse ki baro odası açıktı, adamcağız elinde dosyalar ile erkenden gelmişti.. Duruşma vaktinde başladı ve bir de üstüne olumlu sonuçlandı.. Sıkıntı yok.. Hadi bakalım şimdi 1 saat içinde Kartal'da ol! Kara büyü tekrar gündemde.. Tramvay, vapur, tren.. Kara yolu ile kıyaslanamaz ama koşturmak şart aralarda.. Bir telaş bir telaş.. Ama vapur tam bir sihir.. O anda İstanbul gene gözümde büyüdü kocaman oldu..İnanılmaz.. Bir de kış güneşi çıkmaz mı aniden....Daha ne olsun dedim.. İyi ki geldim, buradayım..Daha güzel ne yapılabilirdi saat 11 de.. Haydarpaşa da inmeyi, orada trene binmeyi dahi seviyorum.. Hatta trende seyyar satıcıdan süper bir limon sıkacağı bile aldım. Borumsu bişey.. Limonun ortasına geçirilen ve limonu minik kapaklı bir sürahiye dönüştüren.. Patenti alınmış mıdır acaba.. Tam bir icat çünkü..Müthiş.. Eve gelenlere gösteririm unutturmayınız:)Hatta bir kısım alıp dağıtsam fena mıydı.. Düşünemedim malesef:(
Kartal Adliyesi korkunç ötesi ve en çok orada bekledim.. Yazasım, anlatasım , bahsedesim filan yok.. Oradan Kavacık.. O yolu da anlatasım yok.. Ama Kavacık da ki ofisi ilk kez gördüm.. Keyifli bi ekip var orada. Daha kolay ulaşılabilir olsa daha sık keyifle gelirim yanlarına.. gibi bir sürü ufak İstanbul macerası..
Gene pat diye bitirmek zorundayım iyi mi.. yemek gelmiş.. Daha akşama ve bugüne gelememiştim oysa..:)) Ama ana fikir belli.. İstanbul hem güzelsin, hem çirkin..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder