1 Haziran 2010 Salı







MOR ÇİÇEKLER

İlk yazımın başlığı mor çiçekler olduğu için, hep çiçekli böcekli yazacağım hissi uyandırdığımın bilincinde olduğumu ifade etmeden başlayamayacağım yazıya.. Hep çiçekler var tabi bir yanımda, böcekler de var gerçeklerimde. Çiçekleri yakından, böcekleri uzaktan seviyorum. “Mor çiçekler” ise yollardan aklımda kalan muhteşem bir görüntünün sözel ifadesi.. Ankara- Zonguldak karayolu, karasal iklimin başladığı noktaya kadar sağlı sollu mor çiçeklerle kaplı bugünlerde.. Bozkıra adım atar atmaz da gelinciklere hızlı bir geçiş yapıyor doğa.. Muhteşem bir mevsim bahar…O kadar büyülü ki, bozkırı bile gelinciklerle donatmayı başarmakta.. Ve doğal olarak,doğanın donanmasını takiben, doğanın en zararlı parçası olan bizlerde bir nebze donanmayı başarıyoruz sanırım.

Bir anda hayatımın bir parçası oldu Zonguldak.. Ne komik aslında, “ZON-GUL-DAK”; bir anlamı vardır elbet. Bulacağımdır. Benim için bir anda huzur merkezine dönüşen çirkin bir Karadeniz kenti aslında.. Kışın daha da puslu, daha da isliymiş söylenenlere göre.Sanki maden ocaklarının hüznü var kentte..Yani bana öyle geldi.. İlk gittiğim gün itibariyle , maden işçilerinin ne üzücü ki, “senelik rutini” haline gelen acıları ile karşılaşmamın bu hisle bağlantısı var kuşkusuz.. Sayfalarca yazabilecek gibiyim, sadece bu konu için.. Ama “öfke” hissediyorum bu konu aklıma geldikçe.. Mor çiçekler başlıklı bir yazıyı, böylesi büyük bir duyarsızlık hikayesine dönüştürmemek için devam etmeyeceğim bu konuya..

Başka bir huzur merkezi olan çok sevgili, bi tanecik kuzenimin, zorunlu hizmet nedeniyle Zonguldak- Kozlu insanına dönüşmesiyle birlikte, benim için de her şeyden uzak, balkonda kahvaltı yapılıp rahaaaat rahaaat denize bakılabilecek, hadi çıkalım dediğimde dere kenarında, sazlıklar arasında,tahta salaş masalara şöööyle abanıp, kuş ve kurbağa sesleri eşliğinde gazete okuyabileceğim bir “yeni şehir” oluştu. Güzel oldu.. Süper oldu hatta.. Her ne kadar sevgili kuzenim birisi yanına gitmediği müddetçe her Cuma saat 5 dolaylarında ya İstanbul ya Ankara otobüsünün önceden ayırtılmış özel bir koltuğunda görülmekteyse de, ben seviyorum onun evini.. O da sevecek , sevmeli..

Tüm bu düşünceler zıp zıp dolaşırken ve Ankara’dan uzaklaşma hisleriyle donanmışken bugünlerde, Uludağ Gazoz yetkilisine hangi ürünler için markalarını korumak istediklerine dair mail atmak durumundayım. Uludağ Gazozlarını da seviyorum çok fena o ayrı mesele... Yerli malı, muhteşem meşrubatları tüm içtenliğimle savunuyorum da .. İtiraf etmeliyim ki, işimi de seviyorum genel anlamda.. Ama sevmediklerimi bir sıralamaya başlarsam, bu yazıyı bitirememekten korkuyorum. Bir kere insanların gündelik hayatlarını rol yaparak ve kendilerine bir vitrin oluşturarak geçirmelerinden nefret ediyorum. Bende yapıyor muyum acaba yer yer.. Yapmamalıyım, asla yapmamalıyım, yapanları da mümkünse tanımamalıyım! Mesela dün ve bugün için; İsrail tüm dünya insanlarını hiçe sayarken ve Hitler bir anda çevremde nerdeyse saygıyla anılmaya başlamışken!, hatta gencecik insanlar, canlar ülkem topraklarında yok olurken, herkesin kendini merkez sanıp, saçma sapan kaprislerle yaşamasından tiksiniyorum.

Bakınız mor çiçekler bile fayda etmedi gerçeklerimize..Gerçeklerimizin birileri nedeniyle kirlenmesinin engellenebildiği, çiçek –böcek dolu bir yaşam istiyorum hepimiz için genel olarak.. Anlık olarak ise, şu basık havanın dağılıp bir an evvel yağmura dönüşmesini ve mümkünse toprak kokusunun odama dolmasını istiyorum.

Sevgiyle kalalım, mor çiçeklerle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder